Ayrı Düşmüşüz Yanyana

Erkan Oğur adını bir altbaşlık altında tanıtmaya kalkışmanın pek anlamlı olmadığının farkındayız. Çünkü, Türkiye’deki müzik ortamına kazandırdıkları kadar, Dünya ölçüsünde buluşlara da imzasını atan bir müzisyen olduğunu düşünürsek, onun da tek başına bir kitabın konusu olabileceğini söylememek haksızlık olur. Türkiye’de müzik ufku itibariyle, onun kadar bir müzik nosyonu olan müzisyen sayısı yok denecek kadar azdır. Oğur, gitarı çok genç yaşta iyi çalmakla kalmamış, henüz yirmi iki yaşındayken -1976-  yaptığı özel g3itar türüyle, dünya ölçüsünde bir ilkin yaratıcısı, mucidi olmuştur. Bu dönem, sanatçı, gitardaki perde sistemini kaldırıp, sınırlı bir aralık içerisinde, sonsuz bir ses imkanı sağlayan “perdesiz gitar”ı yaratmıştır. Bu yolla, benzerine az rastlanan bir sound’un imkân ve kapılarını aralamıştır. Oğur, bir türlü manyetik yaylı cihaz olan e-bow’la, Türk musikisi esinli tınılar, ezgiler yaratıp, müzik dünyasına hoş tatlar katar. Ayrı Düşmüşüz Yanyana yazısına devam et

Kopuz’dan Perdesiz’e Özgürlük Arayışı: Erkan Oğur

Müziğin salt görsellikle bezeli şölene, pazarlanabilir metaya ve bu sürecin çıkış kapısında da modern bir aldanım aracına/ illüzyona dönüştürüldüğü ahir zamanımızda böylesi popüler yönelim ve eğilimlerden geri/içeri çekilip bu onurlu duruşu simgeleştiren kaç müzisyen kaldı ki aramızda.

Her ne kadar müziğin metalaşma sürecini 70’lerle birlikte soluklasak da gerçek mevzisini popüler müzik bizde 1990’larda buldu denilebilir. İşte o günden bu güne ilkelerin, kaygıların ve etiğin dibe vurduğu yoz bir tarih yazılıyor ne yazık ki müziğimiz adına. Kopuz’dan Perdesiz’e Özgürlük Arayışı: Erkan Oğur yazısına devam et

Erkan Oğur: Müziği Terk Ettik

Perdesiz gitar bir devrimdi. Ben bunun ülkemizde hakkıyla anlaşıldığını düşünmüyorum. Ne dersiniz?
Gitara gelene kadar tabi biz daha bağlamanın nasıl bir şey olduğunu biliyor muyuz bakmak lazım. Yok. Bilmiyoruz. Gitar evet, perdesiz gitar bir önemli nokta sayılabilir, tam olarak anlaşılmadığı da doğrudur. Şimdi gitar bize yabancı. Kaldı ki perdesiz gitar dediğinizde daha da yabancı bir şey oluyor bu. Ancak bizim kültürümüz açısından bakıldığında bu o kadar da önemli değil. Yani bağlamayı ve kendi seslerimizi de bilmiyoruz çünkü. Ayrıca bizim işte perdesiz gitar bilinmiyor, efendim yaptığımız geliştirmeler illa duyulsun bilinsin diye bir çabamız yok. Enstrümanlarla ilgili gelişmeler de bizim müzikle ilgili arayışlarımız da o albüm çalışmalarımızda var. Dinleyiciler, ilgilenen insanlar fark ediyor, takip ediyor oradan. İleride de dönüp baktığında daha berrak bir şekilde görecektir. Bütün bunların ötesinde bir şey var yalnız çok mühim; en baştan söyleyelim. Müzik Türkiye’de terk edilmiş bir konudur. Müziği terk ettik. Erkan Oğur: Müziği Terk Ettik yazısına devam et

Ben Ahlak Peşindeyim (Roll Dergisi)

“Gülün Kokusu Vardı”yı dinleyenlere anlatmaya hacet yok, dinlemeyenlere albümdeki imzaların Erkan Oğur-İsmail Demircioğlu olduğunu söylemek yeterli herhalde. Erkan Oğur’la bu üçüncü söyleşimiz; her seferi bir başka “durum”. İsmail Demircioğlu’yla ise ilk kez yüz yüze geldik, Oğur’un aksine, konuşkan bir gününde değildi, daha çok dinlemekle iktifa etti… Yaklaşık beş saat süren söyleşide Erkan Oğur’la epey meşakkatli bir yolculuk yaptık… .

Albümün kapağındaki “nefsime hakim olamayarak bazı düzenlemeler yaptım…” ifadesi dikkatimizi çekti…

Oğur: tam anlamıyla bozmak değil, ama bozulmuş bir şeye biraz daha bir şey katıyorsunuz! Kendi duygunuzu belki katıyorsunuz, yaklaşımınız belki safiyane. Bizimkinin öyle olduğunu sanıyoruz, belki yanılıyoruz, sevdiğimiz için .söylüyoruz ama hiçbir zaman,o türküyü yaşamadık. Örneğin, Pir Sultan Abdal’ın “derdim çoktur, hangisine yanayım…” türküsünü biz yaşamadık. Sadece bir şeyler hissediyoruz, “ne güzel” diyoruz, “makamı çok güzel, sözler ne güzel anlatıyor, ta ne zaman yazılmış, hâlâ aynı şey, değişmemiş… Ben Ahlak Peşindeyim (Roll Dergisi) yazısına devam et

Perdesiz Gitarlı Bir Derviş

Friederich Nietzsche, “Bir sanatçının işi konuşmaya başladığı zaman kendisi susmalıdır.” der. Bunun ülkemizde en seçkin örneği Erkan Oğur’dur. Bir söyleşisinde -buna söyleşi denirse eğer- kurduğu en uzun cümle şu idi: “Müzik sessizliğe doğru devam ediyor.”

Bu sessizlik, sadece Erkan Oğur’un ‘işinin konuşması’ndan ileri gelmiyor kanımca, Hüseyin Nasr’ın geleneksel müziğe ilişkin o enfes makalesinde geçen şu belirlemeyi de içeriyor: “İnsan, belirli bir açıdan bakıldığında kendisi için muğlak ve bilinmez olan iki sessizlik dünyası arasına yerleştirilmiştir. Birincisi, ölümden önceki dönem; ikincisi ise ölümden sonraki evredir. Bu ikisi arasında insan hayatı bir çığlık gibi sonsuz sessizliği kısa bir anlığına, onunla birleşmek için dağıtan bir uğraktır. Fakat derin bir çalışma gösterir ki, insana, hiçbir şey’lik ya da sessizlik olarak görülen şey, yani bu dünya hayatının ötesindeki süreç, Saf Varlık’tır; görünüşte bu maddi evrende hayatın kısa uğrakları olan şey ise, o aşkın Varlık’ın yalnızca yansıması ve gölgesidir. İnsan hayatı da, bütün müziklerin en derin boyutu olan o ebedi sessizliğe karşı bir gürültüden başka bir şey değildir.” Perdesiz Gitarlı Bir Derviş yazısına devam et